Bir Yaz Gecesinde Yükselen Alevler
18 Ağustos 1914 gecesi Diyarbakır’ın çarşısında bir anda alevler yükseldi. Bu, sıradan bir yangın değildi. Yüzyıllardır yan yana yaşayan halkların; Ermeni ve Süryani esnafların dükkânlarının bir gecede kül olması, kentin hafızasında silinmez bir iz bıraktı. Yangın günlerce sürdü; taş duvarlar is kokusuna büründü, kepenkler bir daha açılmadı.
Resmî belgeler yalnızca zarar gören dükkân sayılarını kaydetti. Ancak tanıkların anlatıları, bunun sadece “doğal bir afet” değil; çokkültürlü ticaret hayatını hedef alan bir mesaj ya da yaklaşan büyük yıkımın işareti olabileceğini düşündürdü.
Buğday Pazarı’nda Başlayan Felaket
Yangın, şehrin ticari merkezi olan Buğday Pazarı’nda çıktı. Zahirecilerden kuyumculara, manifaturacılardan baharatçılara kadar her meslek grubunun kalbi burada atıyordu.
Tanıklara göre aynı anda dört-beş farklı noktadan alevler yükseldi. Ahşap kirişlerle örülü, kapalı çarşı bölümleri kısa sürede çöktü. Sabaha karşı çarşı, duman bulutunun altında nefessiz kalmış bir şehri andırıyordu.
Dönemin raporlarına göre yangında:
1.080 dükkân,
13 büyük mağaza,
3 han,
14 ev kül oldu.
Zarar 350 bin altın lira olarak hesaplandı. Ancak en büyük kayıp yalnızca altınla ölçülemezdi. Mallarla birlikte defterler, kitaplar, aile yadigârları, diller ve şarkılar da yanıp kül oldu. Bir tanığın dediği gibi: “Duman yalnızca gökyüzünü değil, halkın sesini de boğuyordu.”
Bir tanığın sözleriyle: “Çarşının üstüne çöken duman, sanki bir halkın sesini de boğuyordu.”
En Çok Kimler Etkilendi?
Yangında en büyük zararı Ermeni ve Süryani esnaf gördü. Kuyumculuk, zahire ve kumaş ticaretinde güçlü olan bu toplulukların dükkânlarının büyük kısmı yandı. Bu durumun “tesadüf” olmayabileceği söylentilere konu oldu.
Bazı araştırmalar, bu felaketin yaklaşan 1915 tehcir ve katliamlarının zeminini hazırlayan bir adım olduğu görüşünü dile getiriyor. Agos gazetesinde yayımlanan bir yazıda, yangının “soykırımın tamamlayıcı unsuru” olarak nitelendiği hatırlatılıyor.
Tanıkların Anlattıkları
Yangının doğallığına gölge düşüren en önemli unsur tanıklıklardı. Bazı görgü tanıkları, polislerin petrol bidonları taşıdığını, barut serpildiğini anlattı. Alevlerin kendiliğinden değil, emirle büyüdüğü şüphesi hafızalara kazındı.
Resmî belgeler bu iddiaları doğrulamasa da, kuşku halkın belleğinde canlı kaldı.
Taşlar Yeniden Örüldü, Sesler Kayboldu
Yangından sonra çarşı yeniden yapıldı. Taşlar yerine kondu, dükkânlar açıldı, ticaret bir süre sonra canlandı. Ancak çarşı eski çarşı değildi. Ermenice, Süryanice, Kürtçe, Türkçe ve Arapça seslerin uyumu yok olmuştu. Baharat kokuları, ustaların şarkıları, kahve cezvesinden yükselen tınılar bir daha eskisi gibi olmadı.
Bir tanığın sözleriyle: “Taşlar kaldı ama bellek küllerin altında kaldı.”
Büyük yangın, Diyarbakır’ın hafızasında yalnızca ekonomik değil, kültürel bir kırılma yarattı. Kimi araştırmacılara göre bu yangın, bir yıl sonra başlayacak tehcir ve katliamların öncülüydü. Çarşının külleri, daha büyük bir felaketin gölgesini taşıyordu.
Unutmamak İçin
1914 yangını yalnızca taş duvarları değil, Diyarbakır’ın çokkültürlü belleğini de yakıp geçti. Bugün “Dicle ile Hatırla” diyerek bu olayı anmak, Ermeni ve Süryani esnafın yitirdiği dükkânları, kaybolan dilleri ve şarkıları hatırlamak; geçmişle yüzleşmenin bir borcudur.
Çünkü unutmamak, küllerin altında kalan sesleri yeniden duyurmanın tek yoludur.