Tarihi kayıtlarda yer alan bilgilere göre, 1938 yılının son günlerinde, Bulgaristan’ın Deliorman ve Şumnu yörelerinden kalkan bir gemi, Varna Limanı’ndan Anadolu’ya doğru yola çıktı.
Geminin yolcuları, Lozan sonrası imzalanan anlaşmalarla Türkiye’ye göç etmesine izin verilen Bulgaristan Türkleriydi.
Bu yolculukta hedef; Ege ya da Trakya değil, Anadolu’nun iç kesimleriydi.
Göçmenlerin bir bölümü Diyarbakır’a, o yıllarda nüfusu az, işlenmemiş toprakları çok olan köylerde iskân edildi.
Bu geminin hikâyesi, Yaşar Kemal’in 1951 yılında kaleme aldığı “Diyarbakır’daki göçmen köylerini gezerken neler gördüm?” başlıklı röportajında ölümsüzleşti.
Aradan geçen 70 yılda o köylerde çok şey değişti; fakat göçmenlerin hatıraları hâlâ toprağın hafızasında duruyor.

DİYARBAKIR’DAKİ GÖÇMEN KÖYLERİ
Cumhuriyet döneminde Bulgaristan’dan gelen Türk göçmenlerinin Diyarbakır’da yerleştirildikleri köyler şunlar:
''Köprübaşı (Bismil), Tavuklu (Bismil),
Karabaş (Sur), Ambar (Bismil), Şemami (Bismil yakınları)''
Her biri Balkanlardan gelen ailelerle kuruldu, yıllarca aynı kaderi paylaştı. Ancak bugün bu köylerin çoğu sessiz: göçmenlerden geriye yalnızca birkaç aile ve eski evlerin izleri kaldı.

KÖPRÜBAŞI’NDA SON GÖÇMENİN MEZARI
Köprübaşı köyü, 1939 yılında Bulgaristan’dan gelen 94 haneye, yaklaşık 500 göçmene ev sahipliği yaptı.
O köyde bugün hiçbir göçmen kalmadı. Son göçmen geçtiğimiz yıllarda vefat etti.
Benzinlik sahibi Hacı Seyithan Ercan, “Kimse kalmadı, hepsi ya öldü ya göçtü. Çoğu Bursa’ya yerleşti” diyerek hikâyeyi özetliyor.
Köprübaşı, Balkanlardan gelen göçmenleri kucakladığı gibi, onların ebedi yolculuğuna da tanıklık etti. Son göçmenin mezarı, bu topraklardaki son muhacirin sessiz anıtı oldu.

TAVUKLU’DA ÜÇ HANE KALDI
Tavuklu köyünde hâlâ üç göçmen ailesi yaşamını sürdürüyor.
Hamit Langal, 1962 doğumlu, göçmen bir ailenin çocuğu.
“Babamlar Varna Limanı’ndan gemiye binmiş, Tuzla’ya gelmişler, oradan trenle Diyarbakır’a geçmişler” diyor.
Langal’ın anlattıkları, bir dönemin canlı tanıklığı:
“Babam anlatırdı; gemi dalgalandıkça yaşlı bir adam kaptana seslenmiş: ‘A be Kapitan Aga, hep dalgalık tepelerden sürüyorsun gemiyi, biraz da nadaslıktan git!’ derdi.”
O yolculukların ardından gelen hastalıklar, kıtlık ve sıcaklık birçok can aldı.
Zamanla köydeki gençler kente göç etti. Tavuklu’da bugün yalnızca yirmi kadar göçmen kaldı.
KARABAŞ VE AMBAR: YAŞAR KEMAL’İN İZİNDE
Yaşar Kemal, 1951’de Karabaş köyünü “çırılçıplak” diye tanımlamıştı.
Bugün o köy, yemyeşil ağaçları ve birkaç eski göçmen eviyle ayakta. Ancak orada da göçmen nüfusu kalmadı. Sadece ağaçlar var artık — kuyulardan kova kova su çekilerek dikilen fıstık, ceviz ve dut ağaçları.
Ambar köyü ise göçmen yerleşimlerinin en planlısıydı. 1937’de kuruldu, 200 haneye ulaştı.
Günümüzde ise birkaç göçmen ailesi kaldı.
Göçmen Şaban Okta, “Biz son kalanlarız. Diğerleri şehirde yaşıyor ama köylerini unutmuyorlar” diyor.
DİYARBAKIR’DA GÖÇMENLER CADDESİ
Zamanla göçmenlerin çoğu Diyarbakır merkezine taşındı. Bağlar semtinde, tren istasyonu çevresinde göçmen mahalleleri oluştu.
O bölge, bugün hâlâ “Göçmenler Caddesi” adıyla biliniyor.
Göçmen Saadettin Ürey, “Biz Karamanoğulları soyundanız. Balkanlar’da akıncı olarak yerleşmiştik. Bulgaristan’dan mübadeleyle geldik.” diyor.
Bugün o caddede yaşayanlar, artık torunlar; ama cadde adı, göçün izini yaşatıyor.
GÖÇMEN KÖYLERİNDEN KALANLAR
Bugün Diyarbakır’ın göçmen köylerinde boş evler, suskun mezarlıklar ve birkaç ağacın gölgesi kaldı.
Ama o köyler, bir kuşağın mücadelesini, bir devrin sessiz tanıklığını hâlâ taşıyor.
Göçmenler gitmiş olabilir, ancak Diyarbakır’ın bozkırında rüzgârla savrulan her toz tanesinde, o uzun yolculuğun sesi hâlâ duyuluyor.

Balkanlardaki toprakların kaybedilmesiyle, yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Türklere etnik, kültürel ve siyasi baskılar uygulanmış, göçe zorlanmış.
Türkiye’ye göçler, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ve Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte artış kaydetmiştir.
Türklerin en çok sıkıntı yaşadığı Bulgaristan’la 1925 yılında ''Türk-Bulgar İkamet Sözleşmesi'' imzalanmış, 1934 tarihli ''İskân Kanunu’''a göre de göçmenlerin kabul ve iskân işlemleri yürütülmüştür.
Gelen göçmenler Türkiye’nin birçok iline ve Anadolu’nun nüfus yoğunluğunun az olduğu, işlenmesi gerekli toprakların bulunduğu bölgelere iskân edilmiştir.
Hem kara hem de deniz yolu ile gelen göçmenlerin bir bölümü de Diyarbakır’a yerleştirilmiştir.





