Kadınların kaybolduğu, şüpheli ölümlerin aydınlatılamadığı bir ülkede sessizlik büyüyor, adalet duygusu zedeleniyor. Diyarbakır, Van ve Tunceli’de yaşanan üç olay — Narin Güran, Rojin Kabaiş ve Gülistan Doku — Türkiye’nin toplumsal hafızasında unutulmaz izler bıraktı. Her biri, yarım kalmış bir yaşamın, eksik kalmış bir adaletin sembolü.
Narin Güran — Aile içi cinayetin ağır bedeli
Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde, 8 yaşındaki Narin Güran’ın kayboluşu, günler süren aramaların ardından bir trajediye dönüştü. 8 Eylül 2024’te, küçük kızın cansız bedeni Eğertutmaz Deresi kenarında bir çuval içinde bulundu.
Adli Tıp raporunda ölüm nedeni boğularak asfiksi olarak belirlendi. Anne, ağabey ve amcanın ifadelerindeki çelişkiler, GPS ve kamera kayıtlarıyla desteklendi; mahkeme üçüne de ağırlaştırılmış müebbet cezası verdi.
Bu olay, Türkiye’de aile içi şiddetin ve çocuk koruma sistemlerindeki zafiyetlerin yeniden tartışılmasına yol açtı.
“Temiz bir yürek karanlıkta kaldı,” diyen sivil toplum temsilcileri, Narin’in hikâyesini çocuk güvenliği yasalarının güçlendirilmesi çağrısına dönüştürdü.
Rojin Kabaiş — Üniversiteli bir genç kadının şüpheli ölümü
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş, 27 Eylül 2024’te kayboldu, 15 Ekim’de cansız bedeni Van Gölü kıyısında bulundu.
Adli Tıp Kurumu raporunda ölüm nedeni “suda boğulma” olarak yer aldı, ancak raporda iki farklı erkeğe ait DNA tespit edildi. Bu bulgu, olası cinsel saldırı iddialarını yeniden gündeme taşıdı.
Adalet Bakanlığı ek inceleme talep ederken, Van Barosu dosyada şeffaflık eksikliği nedeniyle suç duyurusunda bulundu. Henüz tutuklanan kimse olmadı.
“Kızım intihar etmedi, ona ne olduğunu bilmek istiyoruz,” diyen baba Kabaiş, adalet arayışını sürdürdüklerini belirtti.
Gülistan Doku — Kaybolan genç bir hayat, suskun bir şehir
Tunceli’de 2020 yılında kaybolan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku, aradan geçen beş yıla rağmen bulunamadı.
Uzunçayır Barajı kıyısında son kez görülen genç kadından geriye sadece telefon sinyali ve birkaç kamera kaydı kaldı. Aile, eski erkek arkadaşı Zaynal Abakarov’un baş şüpheli olduğunu belirtiyor, ancak somut bir ilerleme kaydedilemedi.
Gülistan’ın kardeşi Aygül Doku, yıllardır aynı soruyu soruyor:
“Bir baraj dolusu suyu aradınız, ama bir kızı bulamadınız.”
2024 yazında dosya yeniden açıldı; yeni bir savcı ve özel ekip inceleme başlattı. Ancak hâlâ net bir sonuca ulaşılamadı.
Narin, Rojin ve Gülistan... Üç farklı şehir, üç farklı kader ama aynı sessizlik. Bu davalar, Türkiye’de kadınların yaşam hakkının korunmadığını, adaletin geciktikçe umutların solduğunu gösteriyor.
Her biri, yarım kalan bir hikâye olarak ülkenin vicdanında yankılanmaya devam ediyor.
Toplumun talebi ise tek bir cümlede birleşiyor:
“Kadınlar ölmesin, kaybolmasın, adalet yerini bulsun.”